KADIN GÖZÜYLE TEKNE SEYAHATİ, HEM DE ÇOCUKLU!
BÖLÜM 1
TEKNE HAYATIMIZA
NASIL GİRDİ?
Dikkat! Bu yazı tekne hakkında teknik
bilgiler, sayısal veriler içermemektedir, tekne seyahatine bir kadın ve anne
gözüyle bakışın ürünüdür.
Tekneyle haşır neşir olmamız pandeminin
başladığı yıla denk geliyor. Pandeminin hayatımıza soktuğu zorunluluk, pandemi
süresince bizi boğsa da aslında
zaman zaman ne kadar da tatlı, yararlı ve insan evladının aslında birazcık da
ihtiyacının olduğu kavramla tanıştık; sosyal mesafe! Evet kabul edelim bu
kavramın azı karar çoğu zarar, alışırsan fena halde münzevi olup da
çıkabilirsin!
Gelelim teknenin hayatımıza nasıl
girdiğine; biri 3 diğeri 6 yaşında iki küçük çocukla sosyal mesafeli tatil arayışı bizi daha önce
deneyimlemediğimiz seçeneklere itti. İnsanlarla restoranlarda dip dibe yemek
yemeden, yan yana şezlonglarda güneşlenmeden, hele de çoluk çocuk herkesin aynı
anda girdiği havuz sularını yutmak zorunda kalmadan bir tatil ne olabilirdi?
Yüzmeyi ve denizi yaz tatilinin
olmazsa olmazı olarak birinci sıraya yazmıştık. Tatilden beklentilerimizi
sıraladığımızda karşımıza tek seçenek çıkıyordu, tekne tatili. Şansımız
da yaver gidince bir tanıdığımızdan çok uygun fiyata bareboat (kaptansız, mürettebatsız)
bir yelkenli tekne kiraladık. Tekneyi kiraladığımız andan itibaren heyecan
başladı, rota çıkarmak, gitmek istediğimiz noktaları belirlemek, denize
girilecek koyları, gezilecek yerleri araştırmak benim için seyahatin
kendisinden bile keyifli oldu.
Bareboat tekne kiralamak aileniz ve
arkadaşlarınızla geçireceğiniz izole bir tatil için ideal seçim. Fakat tabii ki
her seçim bir vazgeçiştir; mürettebatsız yelkenli tekne tatili çalışmak
demektir! Tekne yan gelip yatma yeri değildir! Kaptan, miço, aşçı, kamarot,
temizlik görevlisi, çocuk bakıcısı hepsi sen olduğundan dolayı ancak
çalışmaktan arta kalan zamanlarda dinlenebilirsin. Ama o zamanlarda da
yaşadığın keyif başka bir şeyle ölçülebilir mi bilemiyorum. Issız bir koyda
kıçtan kara bağlandığın teknenin güvertesinde yorgunluk atmak için elinde bir
kadeh içkin, ağustos böceklerinin
sesi eşliğinde gökyüzünün sonsuz yıldızları üstüne yağarken ya da henüz ayın
doğmadığı o çok sıcak gecede denize girdiğinde ortaya çıkan büyülü yakamozlarla
oynarken aldığın haz başka bir şeyle ölçülmeyecek. Deniz ve doğayla mutlak
bütünleşme hali meditasyonun ta kendisi. Sonuç olarak, çocuk bakımı ve tekne
işçiliğini bu olağanüstü meditasyonla bertaraf ettiğimizi söylemeliyim.
Tatile iki aile olarak toplam 4
yetişkin, 4 küçük çocuk çıktık, dönüşte “Neyse çocukların hepsini sağ salim geri getirebildik!”
diye tatsız şakalar da yapmadık değil.
Eşim kaptan olduğu için tekneyi
kullanacak kişiyi seçmek zor olmadı, diğer arkadaşlar ve ben de dönüşümlü
olarak miçoluk, aşçılık ve bulaşıkçılık yaptık. Söz konusu 4 çocuk ile seyahat
olunca ister istemez yemek mevzusu ciddi bir gündem maddesi oluyor. Bundan dolayı
tekneye giderken alınacaklar listesi gerçekten kafa yorulması gereken bir konu
oldu. Kaba taslak bir yemek listesi oluşturmak, kaç gün dışarda yemek
yeneceğinde hem fikir olmak alınacak listesini hazırlamak için size çok
yardımcı olacaktır.
Teknede en önemli şeylerden biri de
su, yani hem teknenin kullanma suyu hem de içecek su. Teknecilerin tercih
ettiği popüler koylara gidiyorsanız size su, sebze, meyve, balık, et dahil her
şeyi tedarik edecek yüzer marketler elbette oluyor ancak doğal olarak fiyatları
kara marketinden oldukça daha pahalı, bunu bilerek hareket etmekte fayda var.
Herkesin tatil anlayışı parmak izi
gibi birbirinden farklı; bizimki mümkün olduğu kadar farklı koylarda yüzüp,
olabildiğince fazla seyir yapıp, antik şehirleri de atlamadan çok yeri
gezmekti. Bunun için iyi bir planlama şart. Sadun Boro’nun da dediği gibi “İyi hazırlanmış ve planlanmış bir
seyahat, daha bidayette, yarı yarıya muvaffak olmuş sayılır.”
Elbette rota belirlemek biraz da teknenin
donanımı ve ihtiyaçlarına göre şekilleniyor. Yani öncelikle teknenin temiz ve
pis su tankının kapasitesi, akü durumu, elektrik donanımı, buzdolabı ve
dondurucunun hacmi sizin kaç gün marinada, kaç gün koyda geçireceğinizi
belirliyor. İyi bir planlama yapmazsanız ıssız bir koyun ortasında tuvalete
gidip elinizi yıkayamayacak kadar susuz kalabilirsiniz. Biz seyahati genellikle
bir gün koyda, bir gün marinada geceleyecek şekilde ayarlamaya çalıştık.
Böylece gün aşırı gittiğimiz
marinalardan su, elektrik, alışveriş tedariğimizi yapıp, çöplerimizi atıp
ertesi gün de koylarda kalabiliyorduk. Gittiğiniz döneme ve lokasyona göre
marinalarda yer bulmak sorun olabiliyor, bu nedenle mümkünse bir gün önceden
marinayı arayıp yer durumunu sorup ona göre hareket etmek daha sağlıklı
olabilir. Teknede su sarfiyatını azaltmak ve aslında biraz da duş sonrası
tuvalet temizliği, kurulamasıyla uğraşmamak için yaptığımız bir hile de
demirlediğimiz marinalarda duş almak oldu. Hamama gider gibi çantamızı hazırlayıp marinada duş alıyor
oradan da yakınlarda bir restorana yemeğe gidiyorduk. Özellikle Setur’un marinalarını
tercih ediyorduk, son derece temiz ve iyi donanımlı yerler oluyor. Bir içeri
bir dışarı plan yapmak yemek açısından da mantıklı oluyor, bir akşam yemek yapıp
diğer akşam dışarda yemek yiyerek keyfini çıkarabiliyorduk.
Bir sonraki yazıda benim için çok
önemli olan ve artık hepimizin aynı hassasiyetle yaklaşması gerektiği çevre
konularına değineceğim.